22 Ekim 1990’da bilim insanları, dev bir iç deniz olan Aral Denizi’nin küçülmesi hakkında çarpıcı kanıtlar açıkladı ve bunun bir çevresel felaket olduğunu belirttiler.
Orta Asya’da yer alan Aral Denizi, bir zamanlar dünyanın dördüncü en büyük tatlı su kaynağıydı ve Birleşik Krallık Kraliyet Coğrafya Derneği’nden uzmanlar, denizin boyutunun üçte ikisinin azaldığını ifade etti.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden kısa bir süre sonra, derneğin bilim insanları günümüzdeki Kazakistan ve Özbekistan sınırlarını kapsayan bölgeye girebildi.
Uzmanlar, deniz seviyesinin 1960’lardan bu yana 14 metreden fazla düştüğünü, bu durumun bölgedeki dört milyon insanın hayatını tehdit ettiğini ortaya koydu.
Ayrıca, bölgedeki balıkçılık endüstrisinin çökmesi ekonomik durumu kötüleştirirken, iklim değişikliği daha uzun soğuk kışlar ve kısa, kurak yazlar getirdi.
Aral Denizi çevresinde yaşayan insanlar, kurumuş deniz tabanındaki terkedilmiş, paslanmış gemilerin neden olduğu kimyasal zehirlenmelerle karşı karşıya kaldı.
Su kaynaklarının tuzlu ve kirli olması, kanser ve böbrek hastalıkları oranlarını artırdı. 1920’lerde Sovyet hükümeti, yüksek değerli pamuk gibi tarım ürünleri için denizi sulama amacıyla boşaltmaya başladı.
Bu süreç, Aral Denizi’nin iki ana kaynağından suyun yeni pamuk tarlalarına yönlendirilmesini içeriyordu. 1990 yılında yapılan İngiliz bilim insanları raporu, Aral Denizi’nin korunması için uluslararası harekete geçilmesi çağrısında bulundu.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Aral Denizi’nin yok olmasını “20. yüzyılın en büyük felaketi” olarak nitelendirdi. İlerleyen yıllarda iklim değişikliği, çevresel ve sağlık sorunlarını daha da kötüleştirdi.
Doktorlar, yerel halkın genetik hasar gördüğünü ve bu durumun çocuklarının ve torunlarının kanser gibi hastalıklara daha yatkın olmasına yol açabileceğini tespit ettiler.