Finansal piyasalar, korku ve belirsizlikle hareket etmeyi sevmez. Bu durum, kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşebilir. Değer kaybı arttıkça, korku ve belirsizlik de artar; piyasalar daha da düşüşe geçer. Şu anki küresel hisse senedi piyasalarındaki düşüşler, Covid-19 kaynaklı kapanmaların yaşandığı karanlık günlerden beri görülmemiş bir ölçekte gerçekleşiyor. Bu paniğin temel sebebi ise, ABD Başkanı Donald Trump’ın “güzel” olarak tanımladığı gümrük tarifeleri.
Tarifelerin kendisi sürpriz değil; Trump’ın yeniden seçilme kampanyasının önemli bir parçasıydı. Ancak tarifelerin boyutu birçok yatırımcıyı şaşırttı. Birçok trader, bu tarifelerin sadece pazarlık aracı olarak kullanılacağını düşünmüştü. Ancak bu sefer tehditler gerçeğe dönüştü ve her ülkeye, dost ya da düşman fark etmeksizin, tarifeler uygulanmaya başladı.
Avustralya açısından, durum görece hafif. Çünkü ABD, Avustralya’nın ihracatında yalnızca yüzde 6’lık bir paya sahip. Ancak asıl tehdit, en büyük ticaret ortağımız olan Çin’den geliyor. Çin, ABD ürünlerine karşı misilleme tarifeleri uygulayarak ticaret savaşını tırmandırdı. Bu döngü, küresel bir resesyon riski doğuruyor.
Korku ve belirsizlik finansal piyasaları etkisi altına alırken, yatırımcılar ve emekliliğe yaklaşanlar ne yapmalı? Panik yapmamak en önemlisi. Tarih, ekonomilerin ve maaşların büyümesiyle birlikte piyasaların yükselebileceğini gösteriyor. Yatırımlar uzun vadeli olmalı; değer kaybı yaşayan varlıklar, sonunda toparlanacaktır. Yatırımcıların, emekliliğe yaklaşırken riskli varlıklarını azaltmaları ve nakit rezervi bulundurmaları faydalı olabilir.