Analiz: Ezra Klein, son podcastlerinden birinde popüler bir fıkrayla başlıyor. Bir komplo teorisyeni ölür ve cennete yükselir. Tanrı onu karşılar ve “Sana her sorunu yanıtlayacağım” der. Amerikalı gazeteci Fareed Zakaria’nın aktardığına göre, adam hemen sorar: “John F. Kennedy’yi kim öldürdü?” Tanrı yanıt verir: “Bu kolay; Lee Harvey Oswald.” Adam şok içinde mırıldanır: “Bu düşündüğümden daha yükseklerde!”
Donald Trump, bu karmaşanın içinde sıkışmış durumda. Jeffrey Epstein konusunu geçiştirmeye çalıştıkça, şüpheleri daha da derinleştiriyor; iki adam arasındaki ilişki hakkında sorular artıyor.
Recent Reuters/Ipsos anketine göre, Amerikalıların yüzde 69’u, bunun içinde Cumhuriyetçilerin yüzde 62’si, hükümetin Epstein’ın iddia edilen müşteri listesini gizlediğine inanıyor. Epstein hakkında pek çok cevapsız soru var: Nasıl bu kadar zengin oldu? Evlerinden ve mülklerinden elde edilen bilgisayar dosyaları ve videoların içeriği nedir? Cezaevindeyken intihar girişiminde bulunduktan sonra neden yeterince izlenmedi?
Trump için daha büyük bir sorun ise, “doğum sertifikası” iddialarından bu yana, derin devletin birçok suç işlediğine dair komplo teorilerini teşvik etmesi ve bunun üzerinden kazanç sağlaması. Artık bu devletin başında ve tüm sırlarına hakim. Neden bunları açıklamıyor?
Komplo teorileri, Amerika’nın tarihinde köklü bir yer tutuyor. Richard Hofstadter, 1964’te “Amerikan siyasatındaki paranoyak tarzı” olarak adlandırdığı durumu tanımladı.
Anna Merlan, 2019’da kaleme aldığı “Republic of Lies” adlı kitabında, son yıllarda komplo teorilerinin ana akım siyasete girdiğini savundu. Trump, bu hikayenin baş karakteri olarak, komplo teorilerini yayarak gücünü pekiştirdi. Ancak, şimdi o, devletin başında ve elitlerle birlikte.
Trump’ın Epstein meselesine yönelik sert tepkisi, muhtemelen halkın kurumlara ve politikalara olan güvensizliğini artıracak ve kutuplaşmış siyasi ekosistemi daha da boşaltacak. Ancak bu durum, Trump için yeni bir risk unsurunu da beraberinde getiriyor.