Diyabet, vücudun insülin dengesini kontrol edemediği bir durumdur ve bu, kan şekeri seviyelerinin yükselmesine yol açar. Bu durum, otoimmün kaynaklı (tip 1) veya yaşam tarzı faktörleri nedeniyle (tip 2) gelişebilir.
15 yaş ve üzerindeki insanların yüzde 44’ünün diyabeti teşhis edilmemiş durumda. Bu bulgu, Monash Üniversitesi, Baker Kalp ve Diyabet Enstitüsü ve Washington Üniversitesi’ndeki uluslararası araştırmacılar tarafından yapılan modellemeye dayanıyor.
Avustralya Sağlık ve Refah Enstitüsü’ne göre, tahminen 1.3 milyon Avustralyalı diyabet tanısı almış durumda.
Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da tanı oranları sırasıyla yüzde 83 ve yüzde 78 iken, düşük ve orta gelirli ülkelerde bu oranlar oldukça düşüktür.
Merkezi Sahra Altı Afrika’da 15 yaş üstü bireylerde tanı oranı sadece yüzde 16’dır ve 15-39 yaş arasındaki kişilerin de tanı alma olasılığı oldukça düşüktür.
Araştırmacılar, bu bulguların neden olabileceği komplikasyonlar nedeniyle endişe duymaktadır.
Yazarlar, “Bu grup, daha uzun süre diyabetle yaşadıkları için, daha sonra tanı alanlara göre yaşam boyu komplikasyonlar riski taşımaktadır,” şeklinde belirtti.
Diyabet tedavi seviyeleri de farklılık göstermekte; yüksek gelirli Asya-Pasifik bölgesinde tedavi görenlerin oranı yüzde 97 iken, merkezi Sahra Altı Afrika’da bu oran sadece yüzde 69’dur.
Araştırmacılar, tedavi görenlerin yarısından azının optimal kan şekeri seviyelerine ulaştığını bulmuştur.
Yazarlar, olumlu adımlar atıldığını belirtse de, tanı ve tedavi süreçlerinde hâlâ boşlukların bulunduğuna dikkat çekmiştir.
Yazarlar, “Diyabet, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde ve genç yetişkinlerde geniş ölçüde teşhis edilmemekte ve kötü yönetilmektedir,” ifadelerini kullandı.
Sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi, tanı, tedavi ve devam eden bakımın iyileştirilmesi için acil bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır.